Özet: Tasarım tescili rekabette avantaj sağladığı için firmaların Ar-Ge’ye önem vermelerini gerektirmektedir. Yetkili resmi kurumlar da, hayat kalitesini artırmak, üretim ve arzın ekonomik büyümesine katkı vermek adına yenilikçi faaliyet ve çabaları desteklemektedir. Tescil süreçlerini yöneten Türk Patent ve Marka Kurumu, her sene sonunda patent, tasarım, marka başvuru istatistiklerini yayınlayarak gelişmenin parametrelerini duyurmaktadır. Buna karşılık, sınai üretimin sunumunda, tasarım veya faydalı modelin uygulanması ile üretilen artı değerli ürünlerin taklide ve yanaşmaya karşı korunması güçlükler arz etmektedir. Bunlar kısmen yargısal ve büyük ölçüde yönetsel sorunlardır.
A. GİRİŞ
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu, (bundan böyle SMK olarak kısaltılacaktır) günlük hayatta ürünleri kullanırken pek de farkında olmadığımız fikri emeğin somutlaştığı ürün/nesne görünümlerini koruma altına almakta, belli koşullarda tekel hakkı sağlamaktadır. Tasarım tasarımcının fikri dünyasının dışa vurumu olarak meydana gelir ve somutlaştığı ürün üzerinde olmak üzere kullanıcılarca duyusal olarak algılanır. Bu sınai hak, bir parça patente ve bir parça da telif hakkına benzetilmekte; aslında iki hak tipinin arasında bir yerde kalmaktadır. Tasarım dokunuşu taşıyan ürünlerin hayatımızı kolaylaştırdığı, rafta teşhir edildiğinde alım cazibesi yarattığı, üreticisi ve satıcısı için bir rekabet avantajı yarattığı tartışılmaz bir gerçektir. Nitekim yetkili devlet organları, sektör mensuplarını Ar-Ge faaliyetlerini büyütme, tasarımcı istihdamı, yenilikçi üretim ve niş ürünler üretme konularında teşvik etmekte, yer yer finansal olarak desteklemektedir.
‘Tasarım’ yerine son dönemde dilimize yerleşen “dizayn” sözcüğü de kullanılabilmektedir. Dizayn (design) sözcüğü, Latince biçim vermek, temsil etmek demek olan ‘designare’ sözcüğünden gelir. Bununla birlikte ister endüstriyel üretime ister el sanatı üretime konu olsunlar yeni ve ayırt edici tasarımların tescille korunmaları veya tescilsiz korunmaları gündeme geldiğinde, yasanın deyimiyle salt “tasarım hakkı” tabirinin kullanılması ve uygundur.
Tasarım yaratıcısının iç dünyasından dış dünyaya somut bir yansımadır. Buna göre önce bir ide olarak düşüncede var olan bir tasavvurdur, ama bu
ide, bu tasavvur bir biçim verme dinamiğini içerir ve bu oluşum süreci içinde biçim kazanmış bir ide olarak dışlaşır, somutlaşır. Buna göre her ‘dizayn’, her tasarım olgusunda bir ‘ide’ ve bir de dizayn edilmiş, tasarımlanmış bir ‘nesne’ bulunur.
Yeni ve önceki benzerlerine göre ayırt edici olan ürün tasarımları tescillenerek veya tescilsiz olmasına rağmen haksız rekabet ilkeleri kapsamında korunmaktadır. Sınai mülkiyet korumasının bir diğer alanı olarak yaygın olan tasarım koruması tescil süreci ve hak kuruluşu bakımından ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Yine SMK’nın bir önemli yeniliği, moda alanında sıkça duyulan bir ihtiyaca cevap vermekte; tescilsiz tasarım korumasını aynı çerçeveye almaktadır.
Günümüzde tasarım hakkı, her alanda olduğu gibi ürünler arasında farklılık meydana getirmek amacıyla kullanılan, üreticiler ve kullanıcılar tarafından kabul görmüş ve her geçen gün yaygınlaşmakta olan sınai haklardandır. Yenilikçi tasarımlar pazarda girişim başarısını ve rekabet avantajını sağladığından, önemli bir fikri ve sınai mülkiyet hakkı değeridir. Firmaların özellikle dayanıklı tüketim ürünlerinde, yeni ve ayırt edici tasarım yaratması ve böylece tüketicinin merak ve alım iştahını tahrik etmesi, rekabet başarısını da getirmektedir. Bu alandaki taklitçilik veya haksız tasarım tescilleri ile rakipleri bloke etme eylemleri davalara yol açmaktadır.
B. TANIM VE TESCİLİN ANLAMI
Tasarım sözlük anlamıyla “tasarımlama işi veya tasarımlanan biçim, tasavvur” demektir. Bir diğer tanımla “bir tasarlama eylemi sonucunda beliren ve asıl yapıtın gerçekleştirilmesi sırasında yönlendirici olan proje, çizim, maket vs. gibi ürünlerin tümü” anlamına gelmektedir . Tasarım hukuku ise esas itibarıyla görünüme odaklanmaktadır. Nitekim, tasarımın görünümü ilgilendirdiği, başvuru sırasında izlenecek yolu belirleyen hükümlerden de anlaşılmaktadır. İlgili hüküm uyarınca, tasarım için tescil başvurusunda bulunulduğunda, tasarımın görsel anlatımının belirtilmesi gerekir. Nitekim, tasarımların ayırt edicilik koşulunun tayini sırasında bilgilenmiş kullanıcı tarafından değerlendirme yapılırken tasarımların gözle algılanıp karşılaştırılması gereklidir. SMK 55. maddesinde, “Tasarım, ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümüdür.” Tasarımın tanımını yaparken görünüm vurgusunu yapmıştır. Tanımda yer alan ‘ürün’ kavramı da bir sonraki bentte tanımlanmıştır. Buna göre, “Ürün, bilgisayar programları hariç olmak üzere, endüstriyel yolla veya elle üretilen herhangi bir nesnenin yanı sıra birleşik bir ürün veya bu ürünü oluşturan parçaları, ambalaj gibi nesneleri, birden çok nesnenin bir arada algılanan sunumlarını, grafik sembolleri ve tipografik karakterleri ifade eder”. Bu
tasarım ve ürün tanımlarının pratik önemi, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tanımlara uymayan başvuruların reddedilmesinde, kendini göstermektedir.
Tescilli ve tescilsiz tasarımlar, SMK alanında, markalardan sonra en fazla uygulaması olan sınai mülkiyet haklarıdır. SMK’nın tasarım tesciline ilişkin hükümleri 55 ila 81. maddelerinde yer almaktadır. Tescilli tasarım 5 kez yenilenerek 25 yıla kadar koruma sağlamakta; tescilsiz olanlar ise aynı kriterleri karşılamak kaydıyla ilk kez kamuya sunumlarından itibaren 3 yıl korunmaktadır.
Tasarım geliştiren firmanın ürünü, piyasada mevcut olan önceki rakip ürünlere göre tasarımdan kaynaklanan üstünlükler taşımakta; deyim yerindeyse fark edilmekte ve aradan sıyrılmaktadır. Kuşkusuz tasarım tescili uzun fikri çabalar, araştırmalar ve yatırımlarla elde edilebilmektedir. Yaratılan artı değer toplam kalite artışı ve doğru kalite yönetimidir; bu da tasarım sahibine rekabet avantajı tanımanın ötesinde toplumsal fayda sağlamaktadır. Gelişen teknoloji bazı olumsuz yan etkilerine rağmen artan ve çeşitlenen insan ihtiyaçlarına hizmet etmektedir. Tasarımların yenilikçiliği ise bu kaçınılmaz gelişmeye hem ivme kazandırmakta hem de ondan temelde yararlanmaktadır.
C. UYGULAMA SORUNLARI
1. Tasarım Hakkının Haksız Rekabete Karşı Korunmasında Zorluklar
Tasarımın tescillenmesi veya geliştirilip ilk kez kamuya sunumu ile önemli bir aşama kaydedilmesine rağmen asıl mücadele bundan sonra fiilen başlamaktadır. Kural olarak taklide ve benzerlik ihlallerine karşı SMK’nın açık koruyucu hükümleri işlemektedir. Buna karşın bu alandaki ihlallerin yavaşlamış bir yargı sisteminde çözümü zorlaşmakta; çoğu kez yenilikçiliğe yatırım yapanların çabaları karşılık görmemektedir. Bu anlamda tasarım tescilinden doğan hakkın bir gayri maddi ‘mülkiyet’ hakkı olduğu gerçeği dikkatten kaçmaktadır. Bu sorunlar tasarım hakkına ilişkin bir algı zayıflığına işaret etmektedir. Gerek rekabet edenler gerekse karar vericiler, tüketiciler ve kullanıcılar tasarım tescili veya tescilsiz bırakılmış tasarımlardan doğan hakka yeterince itibar göstermemektedir.
Tasarım hakkının korunması, tescil sayesinde tereddütsüz kılınmaktadır. Bir taklit veya koruma alanına müdahale halinde taklitçi ürün piyasadan çıkartılabilmekte, toplanmakta ve ayrıca tazminat hükümleri işletilmektedir. Yine bu tarz haksız rekabet eylemlerinin cezai karşılığı da TTK kapsamında olmak üzere, işletilmektedir. Bu biçimdeki haksız rekabet eylemleri doğru bir hukuki müdahale ile karşılandığı takdirde, ülkemiz şartlarına göre makul sürelerde sonuç vermektedir.
2. Kamu Kurumlarının Alımları Bakımından Sorunlar
Bu alanda ilk göze çarpan çelişki rekabette eşitlik ilkesi egemen olduğu halde yasaların ilgili ortak noktalarda uyumsuz olmasıdır. Nitekim SMK ve 10.01.2017’den önce yürürlükte olan 554 Sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname, tasarım tescilini tanımlayıp, düzenlediği ve koruduğu halde; 4734 sayılı 4.01.2002 tarihli Kamu İhale Kanunu, (bundan böyle KİK olarak kısaltılacaktır)12/3 maddesinde, ‘şartnamede belli bir marka, model, patent, menşei, kaynak veya ürün belirtilemez; belirli bir marka veya modele yönelik özellik ve tanımlamalara yer verilmez” ifadesini taşımaktadır. Bu ifadelerin gereken hukuksal dil özeni gösterilerek seçilmediği anlaşılmaktadır. Dahası bu terimlerin içerik ve işlev bakımından farkları gözetilmemiş bulunmaktadır.
Buna göre; bir yandan, yasa ve Kurum otoriteleri rekabeti özendirmekte, firmaları yenilikçiliğe teşvik etmekte, bir yandan da kamu alımlarında, eşitliği sağlamak ve şeffaflık adına sınai mülkiyet hakkının kullanılmayacağı yorumuna yol açan ifadeleri yasalara yerleştirmektedir. Oysa, Türkiye’de tasarım kültürünün oluşturulması ve yaygınlaştırılmasını teminen 2008/2 sayılı ”Tasarım Desteği Hakkında Tebliğ” çerçevesinde, tasarımcı şirketleri, tasarım ofisleri ve işbirliği kuruluşlarının gerçekleştireceği tanıtım, reklam, pazarlama, istihdam, patent, faydalı model ve endüstriyel tasarım tesciline ilişkin harcamaları danışmanlık harcamaları ile yurt dışında açacakları birimlere ilişkin giderler desteklenmektedir.
Bilinen bir teknik alanda, emek ve yatırımlarla ortaya konan “yeni ve ayırt edici” ürün tasarımı ilke olarak süreli tekel hakkı verdiği halde, aynı yatırım ve çabayı göstermeyen firmaların öykünerek ürettikleri ürünler, bazı özel piyasa koşullarına bağlı olarak tercih edilebilmektedir. Bunun tipik örneği ise kamu alımlarında görülmektedir. Kamu alımlarında kimi kez aranan kalitenin belirleyicisi üründeki sınai mülkiyet hakkı olabilmekte ve bu özellik şartnamenin eki halinde ilan edilmektedir. Bu nitelikli ihale ilanına yasal sürede bir itiraz gelmediğinde ise şartname kesinleşmekte, ihaleye girenleri bağlamaktadır. Kamu kurumu dahi kesinleşen ihale şartnamesi ile bağlı hale gelmektedir. Nitekim, 4734 sayılı KİK’in 29. maddesi gereğince, “İlân yapıldıktan sonra ihale dokümanında değişiklik yapılmaması esastır. Değişiklik yapılması zorunlu olursa, bunu gerektiren sebep ve zorunluluklar bir tutanakla tespit edilerek önceki ilânlar geçersiz sayılır ve iş yeniden aynı şekilde ilân olunur.” Dolayısıyla önemli bir teknik hata, haklı bir gerekçe bulunmadığı sürece ilan edilen şartname herkes için bağlayıcı bulunmaktadır. Bu nedenle kesinleşmiş bir şartname belli bir kalite ve çağdaş standartları taşıyan ürünü veya yapımı esas aldığında, geçici ve kesin kabul işlemlerinin bu esasları izlemesi gerekecektir. Bu hem İdare’nin sözüne sadık kalmasının hem de fikri mülkiyet haklarına saygının sonucu olacaktır.
Uygulamada sıklıkla, teknik şartnameye konu edilen görseller ve teknik bilgilendirme resimlerinin idare tarafından tanımlandığı, ihaleye çıkılırken, amaçlanan özelliklere uygun temada proje öngörüldüğü görülmektedir. İnsan çevre ilişkileri, değişen hayat tarzına yeni açılımlar ihtiyacının doğması karşısında, belirli bir temanın teknik şartnameyle bir bütün oluşturması kaçınılmaz olmaktadır. Bu görsel, teknik ve tematik ürün bilgisinin; tasarımın insan ile kuracağı ilişkinin ayrıca kısa bir bilgi verilerek tanımlanması doğru bir yönetişim ve ihale kabul tarzı olacaktır. Bu tarz ihale dosyalarında tema tanımının ayrıca kaleme alınması bir ‘brief’ (kısa tarifname) ile tanımlanması ve özgünlüğün muhafaza edilerek ana temanın ilgili teknik resimlerle değil içeriğe konu olan insan ve tasarım ilişkisinin tasarım ilkeleriyle tanımlanması çerçevesinde metinleştirilmesi, hatalı ve keyfi kabul tercihlerini önleyebilecektir. Başka bir deyişle; idarenin sipariş ettiği işlev, tema, teknik unsurların bir bütün olarak hem görsel hem de kısa tanımıyla ihale dosyasına konması ve ilan ile kesinleşen bu forma uyulması, sınai hakkın korunması yanında idarenin hukuka bağlılığı, kamu hizmetinin kalitesinde ilerleme amaçlarına da hizmet edecektir.
4734 Sayılı KİK 12/3 maddenin düzenlemesine rağmen, sınai hakların elde edilmesi bakımından Türk Patent Kurumu önünde firma ayrımı yapılmamaktadır, küçüklü büyüklü tüm firmalar geliştirdikleri ‘yeni’ ve ‘ayırt edici’ tasarımları tescilleyebilmektedir. İhalelerde ise esas olan Kurumun ihtiyacı olan ürünün tüketici veya kullanıcısı olan halka gerektiği gibi sunumunu sağlayabilmektir. İhale konusu işe veya ürüne ait teknik kriterler veya özellikler konusunda Kurumun eli serbesttir; Yasada, “veya dengi” ifadesine yer verilmek koşuluyla marka, model belirtilmesi mümkün kabul edilmiştir. Hemen belirtmeliyiz ki, terim bakımından iki yasanın aynı dili kullanmadığı belli olmakla birlikte, 4734 Sayılı KİK 12/3 madde hükmünde yer verilen “model” tabirinden kast edilen kavram tasarım, patent veya faydalı model hakkı taşıyan ürünlerdir. Ancak bu terim özensizliğinin sınai hak sahiplerinin aleyhine yorumlara yol açması; haksız uygulamalar yapılması tasarım koruma mantığı ve rekabetin korunması anlayışına aykırıdır. Emek ilkesi gereği bir yatırım ve fikri çabanın ürünü olan tasarımla, herhangi bir tescil almayan sıradan ürünün “veya dengi” ifadesiyle aynı kefede değerlendirilmesi sisteme aykırı olup SMK ‘nın 1. maddesinde ifade edilen, “marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların korunması ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesine katkı sağlamak” şeklinde güdülen amaçla da çelişiktir.
Bununla birlikte, 4734 sayılı yasanın amacı ihalelerde kayırmayı önlemek, eşitliği sağlamak ve kamu açısından isabetli tercihler yapılarak verimliliğin sağlanmasıdır ki, bu amaçlar ile sınai hakların olumsuz bir bağlantısı yoktur. Tersine, üretime ilişkin sınai haklar dediğimiz patent, faydalı model ve tasarımlar tacirleri ayırt etmeye yaramaz. Sadece ticaret unvanları ve markalar mal ve hizmetlerle, işletmeleri (şirketleri) ayırt edici işlev görürler. Dolayısıyla toplam kalite yönetimi açısından konuya yaklaştığımızda, üzerinde fikri mülkiyet hakkı kurulmuş ürünler veya yöntemler, Kamu kurumlarınca alıma konu edildiğinde nitelikli ve verimli sonuçlar doğacak; idarenin faaliyetleri insan mutluluğu ve refahına hizmet edecektir. Nitekim bir ürün için faydalı model veya tasarım bulunması bir kalite göstergesi olduğu halde, tasarımın, ihalenin hitap ettiği farklı firmalara ait olması mümkün olup, başlangıçta tasarımın kime ait olduğu anlaşılmayacaktır. Çünkü belirttiğimiz gibi bu hak belgeleri, özellikle araştırılmadıkça sahiplerini işaret etmemektedir. Bu belgeler, ayırt edici işlev görmemekte; içerdikleri yenilikçi özelliği, görünümü veya bilgi ve tekniği ifade etmektedir. Bu anlamda Kurumun aradığı teknik şartlar arasında, pekala “yenilik” ve “ayırt edicilik” özellikleri bulunabilmelidir. Yani ihale şartnamesinin çizdiği veya tanımladığı teknik şartların bir tescilli tasarıma denk düşmesi, olasılık dahilinde bulunmaktadır. Kurumun tescilli bir tasarıma itibar etmesi verimlilik ve kalite arayışına uygun bir davranış teşkil edeceğinden “adam kayırma” eleştirisi temelsiz kalacaktır. Bilindiği üzere ihalelerde en ekonomik pey verenin tercihi mutlak bir kural olmayıp, en verimli teklifin fiyat farkına rağmen tercihi doğru karar olabilmektedir.
Dolayısıyla, bir teknik şartnamede “marka, şirket adı” gibi unsurlara yer verilmesinin yasaklaması, eşitlik ilkesi açısından anlaşılabilir olmakla birlikte, o üründe kalite göstergesi olan sınai haklar (patent, tasarım, faydalı model) konusunda aynı değerlendirme yapılamayacaktır. Tıpkı herhangi bir tüketici gibi ihale yapan kurumun da hizmet verdiği toplum kesiminin ihtiyaçları çerçevesinde, ergonomi, sağlamlık, tematik estetik özellikler, servis ve montaj avantajları, çevreyle uyumluluk ve kalite arayışına yönelmesi, anlaşılabilir bir ticari davranış olacaktır. Bu davranış kamu hizmetinin kaliteli, sağlıklı ve özenli biçimde sunumu bakımından geliştirilmiş ürünler veya sınai mülkiyet hakkı ile korunan nitelikli ürünlerin tercihiyle mümkün olacaktır.
Sonuç:
Tasarım ve patentle sağlanan süreli tekel haklarının koruma süresi boyunca hükümsüzlük kararı alınmadıkça, bir taşınmazın tapu belgesine benzer bir mantıkla işlev görecekleri tartışmasızdır. O bakımdan sınai haklara ilişkin yargılamaların ihtisas sahibi yargıçlar ve hukukçular; teknik bilirkişiler eliyle görülmesi önemlidir. Öte yandan, bir tasarım veya patentin haksız olarak tescillendiği iddiasında olanların ise hükümsüzlük davası açma hakları düzenlenmiş olup üçüncü kişilerin olası haklarına dair bir güvence mekanizması bulunmaktadır. Bu dava, tasarımın geçerlilik süresi boyunca ve geçersiz kaldıktan sonra izleyen 5 yıl içinde açılabilir (SMK78 md). Gerçek hak sahipliğine dayalı olan hükümsüzlüğü, gerçek hak sahibi olan kişi, sair hükümsüzlük davasını hukuki yararı olan herkes açabilecektir. Davanın açılması herhangi bir ön şarta; ihtarname çekilmesi, yayına itiraz edilmesi gibi formalitelere bağlanmamıştır.
Tasarım ve patentler teknolojik gelişmede anahtar rol oynamaktadır. Nitekim temel insan hakları arasında gayri maddi haklar da kabul edilmekte, uluslararası sözleşmelerle koruyucu mekanizmalar öngörülmektedir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı vesayetindeki TürkPatent Kurumu patent, marka ve tasarımların tescilini yaparak sicil tutmakta, korumaya ait giderler nedeniyle tescil ve yenileme ücretleri almaktadır. 4734 Sayılı Yasaya göre; Kamu İhale Kurumu bütün ihale mevzuatını hazırlamak, geliştirmek ve uygulamayı yönlendirmek, ihalenin başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar geçen sürede idarelerce yapılan işlemlerde mevzuata aykırılık bulunduğuna ilişkin şikâyetleri incelemek ve sonuçlandırmak, kamu ve özel sektöre eğitim vermek, ihalelerle ilgili istatistikler oluşturmak ve yayımlamak, haklarında yasaklama kararı verilenlerin sicillerini tutmak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bu ana hatlar içinde basit bir yorumla, görevin icrası sırasında gözetilecek bir diğer konu, kamu menfaatlerinin temel alınması, ihalelerde kurumun aradığı şartlara uygunluğun sağlanması, verimliliğin gözetilmesini temin de bulunmaktadır.
Böyle bir yasal hak ve gerçeğin varlığı ile çelişen KİK 12/3 maddesinin kısıtlayıcı ifadesi, hatalı yorumlara ve böylece resmi kabullerde (ihale sonrası), hakların çiğnenmesi gibi sonuçlara yol açabilmektedir. Bu yaklaşımlar da sınai hak geliştirme ve yeniliğe dönük çabaların anlamsız kalmasına yol açmaktadır. Tasarım veya patentle donanmış ürünlerin, sınai mülkiyet hakkı taşımayan sair kıyas benzerlerine göre artı değer taşıdığı bir gerçek olmakla birlikte, uygulamanın aynı esasta yürümemesi, sonuç olarak toplumsal refah ve gelişmeyi de engelleyicidir. Bu nedenle, 4734 sayılı KİK’in 12/3 maddesinin tamamen kaldırılması veya tasarım ve patenti ifade eden kısımlarının metinden çıkarılması; değiştirilmesi, olmadığı takdirde dahi yasanın amacına uygun yorum yapılması; sınai mülkiyet haklarının tanınması ve teşvik edilmesine ve sosyo-ekonomik ilerleme beklentilerine hizmet edecektir. Bir hukuk devletinde olması gereken, mevzuat uyumunun sağlanması ve hakça işleyen bir rekabet düzeni kurulması açısından da önemli bir adım olacaktır.
İlhami GÜNEŞ / Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Hakimi